Anna Borges
Beynimiz, düşünceler, fikirler, eylemler ve sonuçlar arasında bağlantılar kurarak olayları anlamlandırmak üzere yapılanmıştır. Ancak bazen, hakikaten yanlış, negatif veya yanıltıcı olabilir.
Bilişsel davranışçı terapistler bu örnekleri “bilişsel çarpıtma” olarak adlandırırlar. Bu tuzaklar, gerçeği gerçekte olduğundan daha farklı algılamamıza neden olur – ve en başarılı insanlar, ne pahasına olursa olsun bu düşünce hatalarını tanımayı ve bunlardan kaçınmayı öğrendiler.
“Öz Bakım için Az ya da Çok Hassas Kılavuz” kitabımı yazarken, bu düşünce kalıplarının sağlığımız, mutluluğumuz ve zorlukları aşma ve hedeflere ulaşma becerilerimizin önünde nasıl engel olabileceğini öğrenmek için araştırdım ve psikologlarla röportajlar yaptım.
İşte bizi başarıdan uzaklaştıran en yaygın zihinsel tuzaklardan bazıları ve bunların üstesinden nasıl gelineceği:
- Duygusal akıl yürütme
Gerçeğin kanıtı olarak duygularımızı yanlış şekilde kullanmak, içine düştüğümüz en yaygın zihinsel tuzaklardan biridir.
Örnek: “Fikirlerimin değersiz olduğunu hissediyorum, bu yüzden bunları bu toplantıda paylaşmamalıyım.”
Hatalı duygusal akıl yürütme ile mücadele etmek için, bilişsel terapistler kendinize “Duygusal temelli kararlarımı destekleyen gerçekler nelerdir?” veya “Duygularım, yeniden değerlendirilmesi gereken bazı önyargılarla gölgelenebilir mi?” gibi sorular sormanızı önerir.
Duygularınızı gerçeğe dönüştürmeyi bıraktığınızda, daha akıllı kararlar vermenizi sağlayacak mantık ve netlik kazanırsınız.
- Suçlama
Başkalarını kendi eylemlerimizden ve duygularımızdan sorumlu tuttuğumuzda kendimizi suçlama tuzağına kaptırırız.
Örnek: İşe giderken, kediniz kapıdan kaçtı. “Harika,” dersiniz. “Şimdi geç kalacağım ve bu kedinin hatası.”
Massachusetts Amherst Üniversitesi Psikolojik ve Beyin Bilimleri Profesörü Susan Whitbourne’a göre, sık sık başkalarını suçlarız, çünkü “kendi kusurlarımız veya başarısızlıklarımızın farkında olmaktan kaçınmak özsaygı duygumuzu korumamıza yardımcı olur”.
Ancak kendi davranışlarınızın sonuçlarının sorumluluğunu almamanız, hatalarınızdan ders almamak anlamına gelir. Ve başarı için deneyimlerinizle, özellikle de tatsız olanlarla, büyüyebilmek çok önemlidir.
“Suç oyununu oynamak mantıksızdır ve diğer tarafı damgalar,” diyor “Zihnini Esnet” kitabının yazarı Gustavo Razzetti. Empati kurmanın suçlama alışkanlığından vazgeçmene yardımcı olabileceğini öne sürüyor. “Diğer kişiyi anlamaya odaklanın. Kendinizi onun yerine koymayı deneyin. “Doğru yanlış” yaklaşımından kurtulun. ”
- Felaketçilik
Birçoğumuz, ne olursa olsun, felaketin vuracağını beklemenin olumsuz sarmalına düşeriz.
Örnek: Haberler bir fırtınanın yaklaştığını bildiriyor. Olabilecek tüm kötü şeyleri hayal etmeye başlarsınız: “Ya evim yıkılırsa?” “ Ya sevdiğim biri zarar görürse ne?” “Ya ben zarar görürsem?”
Araştırmacılar, korkunun, özellikle irrasyonel korkunun, felaketçilikte büyük rol oynadığını tespit etti. Ancak her zaman olası en kötü sonucu beklemek yararlı olmaktan uzaktır. Aslında, çalışmalar bu yaklaşımın anksiyete ve depresyona yol açabileceğini göstermektedir.
Bilişsel davranışçı terapi alanındaki çalışmaları ile tanınan psikolog Judith Beth, zamanınızı ve enerjinizi felaketçiliğe harcamanın avantaj ve dezavantajlarını listelemenizi önerir. Ya da, “şeytanın avukatı” nı oynamanın ve en iyi durum (hatta OK-durum) senaryolarını listelemenin yardımcı olabileceğini söylüyor. Bu sayede kendinizi daha sakin, daha az endişeli ve daha net bir zihin durumunda bulabilirsiniz.
- Adalet yanılgısı
Adalet yanılgısında, bir kişi her durumun adil olana göre belirlenmesi gerektiğine inanır.
Örnek: İş arkadaşınız bir terfi aldı ve siz alamadığınız için canınız acıdı. Kendinize bunun adil olmadığını söylüyorsunuz: “O işe nadiren zamanında geliyor ve muhtemelen ben ondan çok daha fazla çalışıyorum.”
Ancak muhtemelen size çocukken birkaç kez söylendiği gibi: Hayat her zaman adil değildir. Adalet yanılgısına düştüğünüzde, kızgın, kırgın veya umutsuz hissetmek daha olasıdır.
Brigham Young University-Idaho’daki psikoloji profesörleri, duygularınızı tercih olarak belirtmenin, bir durum hakkında nasıl hissettiğinizi değiştirmenize yardımcı olabileceğini öne sürmektedir.
Bu yüzden, kendinizi üzüntü ile tüketmek yerine, kendinize şunları söyleyin: “Bir terfi almak güzel olurdu, ama bu her zaman benim kontrolümde değil. Belki de patronumla gelecek yıl bunu nasıl başarabileceğim hakkında konuşabilirim.”
- Kişiselleştirme
Kişiselleştirme, mantıklı bir neden olmaksızın, her şeyi kişisel olarak almayı veya kendinizi suçlamayı içerir.
Örnek: “Oğlum final sınavından ‘zayıf’ aldı ve hepsi benim hatam. Çalışmasına yardım etmek için daha fazla zaman harcamalıydım.”
Psikologlar kişiselleştirmenin suçluluk, utanç ve yetersizlik duygularına yol açabileceğini buldular. Bu bilişsel çarpıtma ile mücadele etmek için bir adım geriye gidin ve durumda hangi rolü oynadığınızı düşünün. Daha sonra nasıl tamamen sizin suçunuz olmayabileceğini düşünün.
Olaylara dışarıdan bakarak, oyunda çeşitli faktörlerin olduğunu ve sonucun doğrudan sizin bir yansımanız olmadığını keşfedebilirsiniz.
Orijinal makale: