Bir iş arkadaşınız ile bir anlaşmazlık ortaya çıktığında, her türlü duyguyu hissetmek normaldir: hayal kırıklığı, öfke, gerilim. Ancak bu duyguları ifade etmeli misiniz? Yoksa onları içinizde tutmaya mı çalışmalısınız? İş arkadaşınıza sizi kızdırdığını söylemenin faydası olur mu? Ne kadar üzgün olduğunuzu bilmeleri gerekir mi?
Tabii ki, sadece sinirlenmiş olmanız, onu ifade etmeniz gerektiği anlamına gelmez. Ve asıl mesele duygularınızı açığa vurup vurmamanız değildir. En önemlisi, duygularınızı paylaşıp paylaşmayacağınızı seçme yeteneğine sahip olmanızdır. Bu her zaman kolay değildir, çünkü biriyle tartışırken, çoğunlukla duyguların pençesindeymiş gibi hissederiz ve biz onlara değil onlar bize ne söyleyeceğimizi ve yapacağımızı dikte ederler. Bu koşullar altında, ne söyleneceği ve yapılacağı konusunda akıllıca bir seçim yapamazsınız. Olanlar (anlaşmazlık) ile tepkiniz arasında boşluk (alan) bırakmanız gerekir. İşte nasıl yapılacağı ile ilgili ipuçları
İlk olarak, işteki çatışmaların genellikle bir kerelik olaylar olmadığını kabul edin. Uygulama sırasında çalıştığım pek çok insan, anlaşmazlığa savunmasız yakalandığını belirtiyor. “Olacakları öngöremedim” veya “kör gibiydim” diyorlardı. Ancak çoğu anlaşmazlık, kökleri öncül davranışlarda bulunduğundan bir öngörülebilirlik unsuru içermektedir. Muhtemelen, mevcut tartışmanız, o kişide (veya genel olarak insanlarda) sizi üzen veya kızdıran bir davranış kalıbına bağlıdır. Örneğin, haksız kararlar verdiğini veya diğerlerinden faydalandığını düşündüğünüz biriyle çalışıyor olabilirsiniz.
Üzüldüğümüzde veya kızdığımızda, bu, kalıpları ispatlayan kanıtlar aradığımız için olabilir. Birinin kaytarıcı olduğunu düşünüyorsanız, her zaman onun iş yapmadığını gösteren yönden bakarsınız. Yöneticinizin takıma karşı davranışlarında haksızlıktan endişe ediyorsanız, taraflı davranışlara ilişkin işaretler konusunda uyanık olursunuz. Gelecek sefere savunmasız yakalanmamak için bu kalıpları tanıyın. Gittikçe kabaran bir öfke hissetmek yerine, “Bu, sık sık canımı sıkan bir şey” diye farkına varabilirsiniz. Sizde ve çevrenizde ortaya çıkan çatışmalara daha çok uyumlanabilirseniz, duygusal olarak daha çevik olabilirsiniz.
Sonra, bir çatışma çıktığında, kendinize şu dört soruyu sorarak duygularınızı ifade edip etmeyeceğiniz ve nasıl ifade edeceğiniz konusunda bilinçli bir seçim yapabilirsiniz:
Kim patron – duygu mu, yoksa ben yani bu duyguyu yaşayan kişi mi? Nasıl tepki vereceğiniz konusunda akıllıca kararlar alıp almadığınızı veya duyguların mı tepkilerinizi yönlendirdiğini kendinize sorun. Düşünceleriniz ve duygularınız patron konumunda ise, bu, duygularınıza yakalandığınızın bir işaretidir ve çatışmayı çözmenize yardımcı olmayacak ve daha kötü hale getirme olasılığı yüksek olan bir yoldan aşağı iniyorsunuzdur. Eğer duygu nasıl davrandığınızı belirliyorsa, şu yapmanız gerekenleri yapmak zor olacaktır – diğer kişinin bakış açısını benimseyin, şefkat gösterin, olay ile ilgili hikayenizi net olarak ifade edin.
Tam olarak ne hissediyorum? Öfkeli hissettiğinizde (bir çatışmaya karşı yaygın bir duygusal tepki), genellikle bu öfkenin altında yatan şey ihanet, farkedilmediğini hissetme veya hayal kırıklığı gibi daha nüanslı bir duygudur. Duygunuzu ifade edip etmemeye karar vermeden önce, onu daha iyi anlamanız gerekir. Kendinize sorun: “Tam olarak ne yaşıyorum? Duygunun altındaki duygu nedir? ” Ve bir cevap bulduğunuzda kendinize“ Yaşadığım diğer iki duygu nedir? ” diye sorun. Duyguların doğru bir şekilde etiketlenmesi, etkili bir şekilde ilerlemek için kritik bir adımdır.
Duygunun işlevi nedir? Duyguların sinyaller olduğunu unutmayın. Sizin için neyin önemli olduğunu anlatan bu ihanet duygusu nedir? Üzüntü sinyali nedir? Belki de ekip üyelerinizin size sadakatine önemsiyorsunuz ya da eşitliğe değer veriyorsunuzdur. Bu, iş arkadaşlarınızla nasıl konuşacağınızı çözmenize yardımcı olacaktır. Sadece kızgın olduğunuzu söylemek, taahhütlerini yerine getirmedikleri için hayal kırıklığına uğradığınızı, çünkü güvenilirliğin sizin için önemli olduğunu açıklamaktan çok daha az faydalıdır. Kendinize de sorabilirsiniz, bu duyguların bana karşı tarafın nasıl hissettiğinin önemli olması ile ilgili söylediği şey nedir? Örtüşen değerleri ve ilgi alanlarını tanımlayabiliyorsanız, anlaşmazlıklarınız üzerinde çalışmak için daha iyi bir konumda olacaksınız.
Duygularımı ifade etmek bu durumda bana ne ölçüde hizmet ediyor? Sonunda, duyguların tarafından ele geçirilip geçirilmediğine karar verdikten, onu etiketledikten ve sana ne söylüyor olabileceğini düşündükten sonra, kendinize “gerçekten kızgınım” veya “bu durum yüzünden gerginim” diye ifade etmek anlaşmazlığı çözme hedefinizde size yardımcı olacaktır. Psikologlar “sıcak” ve “soğuk” duygulardan bahseder. Acil bir hak arama hissi veya hatta intikam duygusu ile gelen “sıcak” bir duygu yaşıyorsanız (“ona tam olarak nasıl hissettiğimi söylemeliyim!”), ele geçirilirsiniz ve önce biraz sakinleşmek için bir yol bulmak daha iyidir. Eğer duygu “soğuk” ise, onu yönetebilirsiniz ve bunun arkasındaki amaç durumu daha iyi hale getirmektir (“Ona nasıl hissettiğimi anlatmak istiyorum çünkü onun bakış açımı anlamasına yardımcı olabilir”), bu durumda ifade etmek sorun değildir.
Sizin için neyin önemli olduğunu açıklayan duyguları adlandırarak ilerleyebiliyorsanız bu en iyisidir.Karşınızdaki kişiye, örneğin adaletin sizin için önemli olduğunu söylemek, ortak bir değerler kümesi geliştirmenin ilk adımıdır. Belki de adalet onun için de önemlidir ve o zaman çatışmayı çözmek ve gelecekte kaçınmak için bir başlangıç noktanız vardır.
Elbette, her zaman sizin için önemli olan bir duygu ya da hissiyatı ifade etme ve diğer kişinin karşılık vermeme hatta misilleme yapma riski vardır. Bu, göze almak istediğiniz bir risk olmak durumundadır ve niyetiniz karşılıklı anlayış geliştirmekse, bu şekilde sonuçları kabul etmek için daha donanımlı olacaksınız.
Çatışma asla tek taraflı değildir ve ona eşlik eden duygular da değildir. Kızdığınızı ve ihanete uğradığınızı ifade edecekseniz, diğer kişinin neler hissettiğini de düşünmelisiniz. Bu bakış açısı – ve tetiklediği empati ve şefkat – çatışmaları çözmek için son derece önemlidir. Öyleyse nasıl hissettiğinizi ifade etmeye karar verdiyseniz, diğerine duygusal deneyimlerini sorarak izlemeniz en iyisidir. Bunun, durumdan en çok kimin zarar gördüğü konusunda bir rekabete dönüşmesine gerek yoktur – ve dönüşmemelidir – ancak duygularınızı ve ilgi alanlarınızı masaya koymanın ve buradan ilerlemenin bir yolu olabilir.
Susan David, Harvard / McLean Koçluk Enstitüsü’nün kurucusu, Harvard Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesidir ve dünyanın önde gelen yönetim düşünürlerinden biri olarak kabul ediliyor. HBR’nin Yılın Yönetim Fikri olarak adlandırdığı konsepte dayanan, # 1 Wall Street Journal En Çok Satanlarından “Duygusal Çeviklik” (Emotional Agility) (Avery) ‘in yazarıdır. Aranan bir konuşmacı ve danışman olan David, Birleşmiş Milletler, Ernst & Young ve Dünya Ekonomik Forumu da dahil olmak üzere yüzlerce büyük kuruluşun üst düzey liderliğinde çalışmıştır.